25 Aralık 2016 Pazar

M.İ.M(Mutlu İden Meseleler)

   Uzun upuzun bir süredir yoktum blog âleminde. Bu yokluğumu telafi etmek için bir sürü paylaşım yapacağım demek isterdim lakin sınav haftası diye bir meret var, imkân vermiyor. Aslında ben hem ders çalışır hem yazı yazarım, gerçekten!



Ama ne hikmetse fizik test kitabımdaki bütün sorular yanlış yahu! Hiç kontrol etmeden basıma vermiş olacaklar ki, hem cevap anahtarı, hem sorular, hepsi hatalı. Beni de uğraştırıyorlar işte…



   Neyse efenim, ben bir mimle döndüm o uzun aranın ardından. Beni ne mutlu eder?

   Şöyle ki… Beni mutlu eden her şeyi burada yazamam zaten. Ama epey şey olduğunu söyleyebilirim.



   Mesela ‘şu olsun çok mutlu olacağım’ gibi şeyler düşünmem genelde. Yani mutlu olmam için illa ki istediğim şeyin olmasını beklemem. Çok garip şeyler de ağzımı kulaklarıma vardırabilir.



   Otobüsteyken, yolda yürürken, otururken, bir şeyler yerken, ders dinlerken, hatta bazen biri beni azarlarken mesela, aniden sırıtmaya başlayabilirim. Çünkü aklıma güzel bir şey gelmiştir. Bir kitap veya filmden sevimli bir sahne, sevdiğim bir kişinin bana sarf ettiği güzel sözler falan. Ya da karşımdaki bir şeyle daha önce olan şey arasında çok çok saçma bir bağlantı kurar ve ona gülerim. Sonuç olarak gülerim yani.



   Güzel bir şeyler yemek, ya da direk bir şeyler yemek de beni epey mutlu eder.



   Gelecek hakkındaki güzel hayallerimin bir anda aklıma gelmesiyle de mutlu olurum. İsterse ertesi günün tatil olacak olması gibi makul, isterse uçan balonla Grönland’a gitmek gibi uçuk olsun, hiç fark etmez.



   Dünyadaki mutlu şeyler, aldığım güzel haberler, bir anda aklıma gelen güzel bir fikir, kulağıma çalınan bir müzik…

   Duyduğum, gördüğüm, yaptığım, öğrendiğim, gerçekleşen güzel bir şey yahut gerçekleşmeyen kötü şeyler…

   Ve daha aklıma gelmeyen milyonlarca şey... Deliye her gün bayrammış ya, o hesap benimki.



   Burada böyle anlatıyorum diye sanmayın ki her dem bahtiyarım. Sadece hayatı kendime zindan etmemeye çalışıyorum. Elbette kötü şeyler oldukça, acı haberler oldukça üzülüyorum, ağlıyorum, hatta bazen bunalıma da giriyorum. Ama arabesk dinleyip ‘bu hayat yalan’ demiyorum mesela. Mutsuzum diye uçan kuşa bakıp ‘sen de dertlisin be serçe’ diye dertlenmiyorum. Onun yerine hayatın sadece kahkahalardan ibaret olmadığını, gözyaşlarını da barındırdığını hatırlatıyorum kendime. Ağlarken gülebilmek de benim elimde.




   Öyle işte, selametle…
Share:

4 Aralık 2016 Pazar

İki Gökyüzü

   



Bir zamanlar kocaman ve mavi bir gezegen varmış sonsuz sayılan uzayda. Bilinenin aksine, iki tane göğü varmış bu gezegenin. Birinci göğün altında yaşayanlar, ikinci göğü bir camın ardından görürmüş. İkinci göğün altında yaşayanlarınsa birinci gökten haberi yokmuş ve kendi göklerini bile göremezlermiş çoğu zaman.



   Birinci gök masmaviymiş, cıvıltılı kuşları varmış. Güneş parlaklığıyla yıkarmış bu göğü ve sımsıcak kucaklarmış daima. Gece karanlığında üzerine serptiği pasparlak boncukları varmış sonra, yıldız derlermiş onlara. Bir de kocaman bir lambası varmış, asla asmayı unutmazmış her gün bir başka güzel gelen ve adı ay olan bu lambayı. Birinci göğün sakinleri mutlularmış, bilmeseler de. Ve doyumsuzlarmış, ellerinde olsa zamanı bile yönetmek isterlermiş belki de.






   İkinci gök kurşuni griymiş, bu göğün sakinlerinin feryatları yankılanırmış her bir zerresinde. Bombalar patlarmış bu semalarda, çocukların yüzleri, saçları ve hayalleri kavrulurmuş yakıcı sıcaklıkla. Geceleri bırakın yıldızları, karanlığı bile çok görürlermiş buranın insanlarına. Ürkek bir düşün ortasına ateşlenirmiş silahlar. Bu göğün sakinleri her gün daha da derinleşen bir enkaz yığınına gömülür ve gözyaşlarıyla yıkarlarmış yüzlerini, kan izleri geçmezmiş ama.



   Birinci göğün insanlarından bazılarının kapkara kalpleri varmış, her gün bir kat daha siyaha boyarlarmış ikinci göğü. Bazılarıysa çok ama çok unutkanlarmış. İzlerlermiş ikinci göğü, ama bir camın ardına düşermiş bombalar, tesir etmezmiş kalplerine. Ve yüzlerini başka bir yöne çevirdiklerinde, silinip gidermiş akıllarından, gördükleri. Çünkü onlar gerçek hüznü bilmezmiş.



   Kocaman uzayda yankılanır, yankılanır ve yüzbinlerce yankı olarak geri döner, tekrar tekrar ve tekrar yaşanırmış bu dünyada olanlar.




   Biri bir düğmeye basar ve ateşe verirmiş binlercesinin hayalini. Biri bakar, ama görmezmiş olanları. Ve binlercesinin yüreği tutuşurmuş bir anda. Sonra tekrar, tekrar ve tekrar yankılanırmış tüm bu olanlar. Onlarca, yüzlerce, binlerce, milyonlarca kez ölürmüş babalar, anneler, çocuklar ve hayaller…


Share:
Bu bloğun tüm hakları pamuğa ekilmiş bir fasulye tohumunun içinde saklıdır. Blogger tarafından desteklenmektedir.