14 Ocak 2017 Cumartesi

Kulaklıkafobi

   Bir önceki yazımda sınav denen meretler yüzünden buralara uğrayamadığımı söylemiştim değil mi? 

   Tam ikinci sınavlar bitimi ve yarıyıl tatili arasındaki o çekilmez süreden bahsetmemişim…



   Sınavlar bitse de telafi ve mazeret sınavlarına girecek olanların çilesi bitmemiştir. Bunun yanında sınavlar bitti de kurtulduk diyemezsiniz çünkü henüz performans notları girilmemiştir ve bir sabah kalkıp kontrol ettiğinizde on puan düşmüş ortalamanız size sürpriz yapabilir. O da ne, bir hoca not girmiş!

   O yüzden bu dönem öğretmenler odasının önün bir hayli kalabalık olur. Öğretmenlere yetişmek imkânsızdır, aksi gibi öncesinde yapmadığınız, yapamadığınız, yapmanız gerektiğini bilmediğiniz her şey de gelip yakanıza yapışmıştır ve onları yetiştirmeniz gerekmektedir.



   Bu dönemlerden diğer insanlar kadar fazla etkilenmiyor olsam da benim bile olmayan dengem şaşıyor, bildiğiniz yarım saatlik bunalıma girdim yahu! Sonra kendime ‘olduğu kadar, olmadığı kader, ileriki maçlara bakalım’ felsefemi hatırlattım ve üstümü değiştirip tavşan kulaklı kapüşonumu başıma geçirerek Bim’e gittim. Yanlış anlamayın, yemek yediğim için bunalımdan çıkmadım. Bunalımdan çıktığım için yemek yedim. Böyle güzel şeyleri kutlamak gerekir sonuçta, değil mi?

Böyle değildim, korkmayın

   Ama aslında ben bambaşka bir konu anlatacaktım, yine gevezeliğim tuttu yahu…


   Neyse efenim, gelelim asıl meseleye. Psikoloğa gidersem psikoloğun psikolojisini bozabileceğimden korktuğumdan dolayı ‘eğer ortalama bir psikoloğa gitseydim aramızda ne tür konuşmalar geçerdi, bana ne tavsiye ederdi?’ gibi konular hakkında birazcık hayal gücümü çalıştırdım ve vardığım sonuçları sizinle de paylaşmak istiyorum. Cümle çok mu uzun oldu ki?

-          Tık tık

-          Buyurun

-          Şey, benim ufacık bir problemim vardı da, onun hakkında…

-          Tabii efendim. Anlatın

-          Ben insan içinde kulaklık kullanamıyorum. İstersem en düşük seviyede olsun sürekli dışarıya ses gidiyormuş gibi hissediyorum. Hadi cesaret ettim de dinlemeye başladım, saniye başı kulaklığı çıkarıp dışarı ses veriyor mu diye kontrol ediyorum, hatta arkadaşlarım ses vermediğini söylese bile onların duyamadığını ve verdiğini düşünüyorum. Sizce ben mi anormalim kulaklıklar mı çin malı?



-          Hım… Bu çok ciddi bir konu. Üzülerek söylemek isterim ki sizde kulaklıkafobi var.

-          O ne ola ki?

-          Ben de ilk kez rastlıyorum, hiçbir fikrim yok. Ama reçetenize şu ilaçları yazıyorum, sabah akşam aç tok ve kusacak kadar tok karnınıza kullanmanızı öneririm. Şimdi şuraya uzanın, çocukluğunuza inelim.



Süre bitti, benden bu kadardı ama işe yaramadığını görmüş oldum. Kendi uydurduklarına bir psikoloğun söylemleriymiş gibi inanıp da lüzumsuz olduğuna kanaat getiren tek insan benimdir herhalde… Pardon, fasulye.



Konudan konuya atladım biliyorum ama nereden huni bulabileceğimi bileniniz var mı? Son günlerde çok ihtiyacım var…

Bu da böyle hafif amaçsız bir yayın olarak kalsın buralarda, ben gideyim.




O halde, selametle…
Share:

10 yorum :

  1. Rötarlı bir yorum: sanırım aynı fobiden bende de var.. Sayısız kere telefonumun ses tuşunu bi yükseltip bi alçaltıyorum. Bu arada tavşan kulaklı kapüşonunu bir daha görmeyi diliyorum. Umarım dileğim gerçekleşir sevgili fasulye!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki de yalnızca kulaklıklar çin malıdır :D Sen istersin de olmaz mı, giyer gelirim bir ara, belki bu sefer havucum bile olur :D

      Sil
  2. Çok tatlı bir yazı olmuş. O zaman bende de kulaklıkafobi var. Ben de aynısını otobüste hissediyorum;)))

    YanıtlaSil
  3. okurken nedense çok eğlendim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birilerini gülümsetebildiysem ne mutlu bana :D

      Sil
  4. Allah seni ne yapmasın :)

    YanıtlaSil
  5. baksana yaa,

    blogger semti, buna kayıt olsana
    blogger gazetemiz, buna üye olsana.

    noluuur :)

    YanıtlaSil

Bu bloğun tüm hakları pamuğa ekilmiş bir fasulye tohumunun içinde saklıdır. Blogger tarafından desteklenmektedir.