Uzun upuzun bir süredir yoktum blog âleminde.
Bu yokluğumu telafi etmek için bir sürü paylaşım yapacağım demek isterdim lakin
sınav haftası diye bir meret var, imkân vermiyor. Aslında ben hem ders çalışır
hem yazı yazarım, gerçekten!
Ama ne hikmetse fizik test kitabımdaki bütün
sorular yanlış yahu! Hiç kontrol etmeden basıma vermiş olacaklar ki, hem cevap
anahtarı, hem sorular, hepsi hatalı. Beni de uğraştırıyorlar işte…
Neyse efenim, ben bir mimle döndüm o uzun
aranın ardından. Beni ne mutlu eder?
Şöyle ki… Beni mutlu eden her şeyi burada
yazamam zaten. Ama epey şey olduğunu söyleyebilirim.
Mesela ‘şu olsun çok mutlu olacağım’ gibi şeyler
düşünmem genelde. Yani mutlu olmam için illa ki istediğim şeyin olmasını
beklemem. Çok garip şeyler de ağzımı kulaklarıma vardırabilir.
Otobüsteyken, yolda yürürken, otururken, bir
şeyler yerken, ders dinlerken, hatta bazen biri beni azarlarken mesela, aniden
sırıtmaya başlayabilirim. Çünkü aklıma güzel bir şey gelmiştir. Bir kitap veya
filmden sevimli bir sahne, sevdiğim bir kişinin bana sarf ettiği güzel sözler
falan. Ya da karşımdaki bir şeyle daha önce olan şey arasında çok çok saçma bir
bağlantı kurar ve ona gülerim. Sonuç olarak gülerim yani.
Güzel bir şeyler yemek, ya da direk bir
şeyler yemek de beni epey mutlu eder.
Gelecek hakkındaki güzel hayallerimin bir
anda aklıma gelmesiyle de mutlu olurum. İsterse ertesi günün tatil olacak
olması gibi makul, isterse uçan balonla Grönland’a gitmek gibi uçuk olsun, hiç
fark etmez.
Dünyadaki mutlu şeyler, aldığım güzel
haberler, bir anda aklıma gelen güzel bir fikir, kulağıma çalınan bir müzik…
Duyduğum, gördüğüm, yaptığım, öğrendiğim,
gerçekleşen güzel bir şey yahut gerçekleşmeyen kötü şeyler…
Ve daha aklıma gelmeyen milyonlarca şey... Deliye
her gün bayrammış ya, o hesap benimki.
Burada böyle anlatıyorum diye sanmayın ki
her dem bahtiyarım. Sadece hayatı kendime zindan etmemeye çalışıyorum. Elbette
kötü şeyler oldukça, acı haberler oldukça üzülüyorum, ağlıyorum, hatta bazen bunalıma
da giriyorum. Ama arabesk dinleyip ‘bu hayat yalan’ demiyorum mesela. Mutsuzum
diye uçan kuşa bakıp ‘sen de dertlisin be serçe’ diye dertlenmiyorum. Onun
yerine hayatın sadece kahkahalardan ibaret olmadığını, gözyaşlarını da
barındırdığını hatırlatıyorum kendime. Ağlarken gülebilmek de benim elimde.
Öyle işte, selametle…