Çok fazla sinemaya gitmiş biri değilim, dünü de sayarsak
dört kere galiba. Hatta hatırladığım ilk sinema deneyimim aslında sinema bile
olmayabilir zira epey küçüktüm, sadece ailemle basamak gibi yerlerde
oturduğumuzu ve kocaman bir ekranda film izlediğimizi hatırlıyorum, hüzünlü bir
şeydi. İkincisine annemle gitmiştik ve kültür merkezi gibi bir yerdeydi, yani o
da sinema sayılmaz aslında. Üçüncüsü ve gerçek bir sinema salonunda
izleyebilmiş olduğuma bir arkadaşımla gitmiştim ama bugün dördüncüsünden
bahsedeceğim: yani dün gittiğim.
Fragmanlarını görünce çok ilginç olacağını düşündüğüm bir
filmdi Miraç. Zaten içinde çoluk çocuk olan şeylere bayıldığımı bilirsiniz.
Yani biliyorsunuzdur.
Sonra arkadaşlarımı tek tek arayıp birlikte sinemaya gidelim
dedim ve tamam diyen bir tanesiyle plan yaptık. Ama arkadaşım bir kurstan çıkıp
gelecekti ve dersi bitmemiş, uzun sürmüş, biletleri almak için onu beklerken
henüz otobüse bile binememiş olduğunu öğrendim. Tabii İstanbul trafiğinde bu
kadar kısa süre içinde gelmesi imkânsızdan öteydi, o yüzden başka zamana artık
dedim ve kendime bir bilet alıp sinema salonuna girdim. 14 Şubat’ta yalnız
olanların paylaşımları vardır ya, tam olarak o havadayım. Bir de salonda benden
başka 5-6 kişi falan var, önümde oturan kimse de yok. Koca salonda tek başıma
gibiyim. Sonra ucuz olsun diye Bim’den alıp çantamda salona soktuğum şeyleri
tek başıma yedim, filmi tek başıma izledim ve bitince salondan tek başıma çıkıp
eve gittim falan… Burada anlatınca çok hüzünlü bir durum olduğunu fark ettim
yahu.
Filmin konusu genel olarak arkadaşları ölen iki veledin
arkadaşlarıyla iletişim kurma çabaları. Ayrıca çocukların gözünden miraç
hadisesi anlatılmaya çalışılmış ve bence senaryo yazarı bu olaya çocukların
gözünden bakmayı gerçekten başarmış. Filmde bazı yerler pek açıklanmadan
hızlıca geçilmişti ama pek kötü değildi. Zaten başta dediğim gibi içinde çoluk
çocuk olan, kahramanları çocuklar olan şeyleri sevdiğimden filmi beğendim.
Bu arada filmdeki gece çekimleri harikaydı, birazcık
kıskanmış olabilirim. Bir de derenin dibinde olduğundan suyun üzerinden
atlanarak geçilen cami çok güzeldi.
Filmin içeriğine gelirsek… Spoiler vermeden konuşabileceğimi
zannetmiyorum, o yüzden izlemeyi düşünüyorsanız aşağıyı okumayın bence.
Filmde en anlamadığım yer akrabalık ilişkileriydi. Yani bizim
iki velet aynı kişiye dede diyordu, galiba ölen arkadaşları Ahmet’in dedesi de
o kişiydi. Galiba kuzenler.
Çocuklar cenazenin sonunda imamın mezara eğilip bir şeyler
söylediğini görünce Ahmet’le konuştuğunu zannediyorlar ve Ahmet’le konuşmak için
hoca olmaya karar veriyorlar. Çünkü Ahmet sıkılmasın diye mezarının yanında
bekleseler, geceleri korkmasın diye yanına fener bıraksalar bile Ahmet onları
duyamıyordur ki.
Bu yüzden elifbayı ezberlerler, dedelerine namaz kıldırırlar
ve artık tek yapmaları gereken Cuma hutbesi vermektir. Ama tam Cuma namazından
sonra içlerinden biri ‘merdivenlere’ atlayıp hutbe vermeye başlamıştır ki… Hoca
ve cemaat onlara engel olur.
İki kafadar epey üzgündür ama dedeleri imdatlarına yetişir,
Ahmet şu an göğün yedinci katında diğer çocuklarla oyunlar oynamaktadır.
Dedelerine bunu nereden bildiğini sorduklarında dedeleri peygamberimizin miraç
hadisesini anlatır ve bizimkilerin kafalarında birer ampul yanar: onlar da
peygamberimizin yaptıklarının aynısını yaparlarsa göğe Ahmet’in yanına
çıkabileceklerdir! Zemzemle kalplerini yıkamak mı dersiniz, kanat yapıp eşeğe takmak mı...
Kendimi tutup filmin tamamını anlatmıyorum ve sadece çok
beğendiğim yerlere değinmek istiyorum. Hatta sadece en beğendiğim yerden bahsedeceğim zira diğer
türlü kendimi tutabileceğimi zannetmiyorum. Hz. Ömer Camii’yi Mescid-i Aksa
zannedip kendi camilerini de ona benzetmek için kubbesini sarıya boyamaları çok
güzeldi. Zaten film boyunca çocukların rollerinin gerçekten çocuk gibi olmasına
çok sevinmiştim ama kubbeyi sarıya boyadıkları an olduğum yerde kahkahalar
atmamak için kendimi zor tuttum. Harikaydı yahu!
İki velet zaten favorim, veletlerden birinin teyzesini seven
zavallı Rıfkı Abi’yi (Ufuk Bayraktar) da çok sevdim. Ama sevdiği kızı sevmedim,
boşuna inat ediyordu bence, seviyorsan git evet de iki taraf da mutlu olsun
kardeşim. Gerçi onun böyle olmasının bir nedeni vardı lakin onu pek iyi anlatamadıklarından ben Rıfkı'dan yanayım. Neyse ki sonunda kavuştular.
Köro da gıcık çocuk rolünü çok iyi yapıyordu, epey sinir oldum filmin bazı yerlerinde.
Köro da gıcık çocuk rolünü çok iyi yapıyordu, epey sinir oldum filmin bazı yerlerinde.
Galiba çok ayrıntıya girmeden söyleyebileceğim başka bir şey
kalmadı. Bu arada fotoğraflar şuradan.
O yüzden, selametle…
izlenirmiş film hele bimden alınanlarlaaaaa di miiii :)
YanıtlaSilEveeet :D
SilBen insanlar bu niye yalnız demese tek giderim sinemaya ama göze alamıyorum onu işte :D
YanıtlaSilBeni gören her insan bu kız niye yalnızdan önce bu kız niye deli diye düşünüyor galiba :D
Siliyisin dı maaaa :)
YanıtlaSilİyiyim tabii ki, sadece üstümden son sınavlar adında bir buldozer geçiyor :)
Silinstada ne güzel şeyler yazıyon sen yaa :)
YanıtlaSilSağol Deep, birkaç mini masalcık :)
Sil