Bu yazıma epey klişe
sayılabilecek bir sözle başlamak istiyorum:
Bu dünya iyi insanlar sayesinde ayakta duruyor.
Klişeler de kendi içinde
gruplara ayrılır sevgili dost; bazıları her dönem ve durumda doğruluğunu
koruduğu için klişe olarak adlandırılır mesela, yukarıda yazdığım cümlede
olduğu gibi.
Bunu okumak ve yaşamak
gerçekten çok ama çok farklı. Ama ikisinin de mutlu ettiği bir gerçek. Mesela
okuldan arkadaşım olan Sena şu yazısında bahsetmişti birkaç sevimli olaydan. Bu
tür şeyler insanın içini sıcacık yapar, dudaklarına habersizce bir tebessüm
takıverir ve tüm gününü aydınlatır belki de. Pamuk şekerlerin o yumuşacık ve
ağzına aldığın an dağılan muhteşem lezzeti var ya, ondan daha güzelini
hissedersin kalbinde. Genelde tanımadığın yahut gerçekten tanıyamamış olduğun
insanlardan geldiyse daha bir güzeldir.
Girizgâhı yaptığıma göre,
kendi hikâyeme geçeyim.
Bugün karne günüydü,
arkasından kovalayan varmış gibi hızlı ve zorlu geçen bir dönemin sonlarına
doğru yaşadığımız muhteşem kar tatillerimizden sonra ikinci tatile başlayacak
gibiydik, harikaydı. Aslında amacımız karneleri alıp arkadaşlarla bir yerlere
gitmekti ama herkesin bir işi çıkınca ben ve bir arkadaşım kaldık okulda. Abartmıyorum,
bir – bir buçuk saat konuşmuşuz okulda, müdürle birlikte çıktık okuldan. Bir
tatile girsin de az soluklanalım dediğimiz okulun tatile girdiği gün onu en son
terk edenlerden olmak da ayrı bir çelişki olsa gerek…
O saate kadar okulda kalınca
midemizde de guruldamalar başladı tabii. Genelde okuldan çıkışta karnımız açsa okulun
sokağındaki bakkala uğrarız ama bakkal kapalı olunca onun yanındaki börekçiye
girdik biz de. Fazla bir şey kalmamıştı börekçide, üç poğaça biraz da börek
var. Poğaçadan başka bir şey alamayacağımızı biliyoruz zira cebimizdeki para
açlığımızla ters orantılı ama bir umut “Beş liralık böreğin miktarı ne kadar
oluyor?” diye sordum oradaki amcaya. Gösterdi, “Azmış ya, doymayız ki, iki
poğaça alalım biz.” dedim. Sonra parayı ödedik, para üstünü beklerken arkadaşım
su da alalım dedi ve biz ayrılırken amca elimize börek tabağı da tutuşturdu. Onları yemek için oturduğumuzda gördük ki diğer poğaçayı da poşete
koymuş.
Sonuç olarak; bugün biz o iki
buçuk lirayla belki de hayatımızın en güzel yemeğini yedik.
Sonra “Neden bu kadar
mutlusun?” diyorlar. Hala mutluluktan gözlerimi nemlendiren
şeyler bulabildiğim sürece somurtmaya hakkım yok fikrimce…
O halde, gülümseyin! Size bir
sır vereyim mi? Gülümseyince olduğundan daha çirkin gözükmez hiç kimse.
Selametle…
Gecenin bir körü belki bir şeyler yazmıştır umuduyla geldim, okudum, mutlu oldum tebessüm ettim sayende. Üstüne bir de adım geçmiş yazıda, daha bi sevindim sevgili Fasulye. Senin kadar olmasa da bu yazı işini çözüyorum sanırım :)
YanıtlaSilDemek benden yazı bekleyen böyle gönlü güzel insanlar var imiş #_# Benim yazı işinde çok iyi bir derecede olduğum söylenemez ki :D
SilAh Fasulye 15 gün nasıl geçer ki ben seni daha şimdiden özledim :)
SilYeter ki gönüller bir olsun, belki bir bakarsın elimde iki pamuk şekerle kapını çalmışım hiç beklemediğin bir anda :D
Silayyy yine güzel anlattın ve bu börek konusu da çok tatlı yaa. ayrıca sen çok iyi yazıyorsun yaa öyle deme bak yazmayı sakın bırakma nolur ilerde bi dolu edebiyat ödülü alcan işallah. baksana sena arkadaşımız yeni sanırım onu tanıtayım mı blogdaaa :)
YanıtlaSilİnşallah Deep :D tanıtsan ne güzel olur ki, benim de çoook sevdiğim bir arkadaşım ama blog dünyasında yeni ^^
SilNe tatlı bir hikaye herkes insanlık için umutsuz ama ben umutluyum ya , yaşam olduğu sürece , insan olduğu sürece umut var bence ^^ Ne diyecektim seni mimledim , inşallah yaparsın :D
YanıtlaSilTamamen haklısın :D Yapmam mı, yaparım tabii
Sil