Bir
önceki yazımda sınav denen meretler yüzünden buralara uğrayamadığımı
söylemiştim değil mi?
Tam ikinci sınavlar bitimi ve yarıyıl tatili arasındaki o
çekilmez süreden bahsetmemişim…
Sınavlar
bitse de telafi ve mazeret sınavlarına girecek olanların çilesi bitmemiştir.
Bunun yanında sınavlar bitti de kurtulduk diyemezsiniz çünkü henüz performans
notları girilmemiştir ve bir sabah kalkıp kontrol ettiğinizde on puan düşmüş
ortalamanız size sürpriz yapabilir. O da ne, bir hoca not girmiş!
O
yüzden bu dönem öğretmenler odasının önün bir hayli kalabalık olur.
Öğretmenlere yetişmek imkânsızdır, aksi gibi öncesinde yapmadığınız,
yapamadığınız, yapmanız gerektiğini bilmediğiniz her şey de gelip yakanıza
yapışmıştır ve onları yetiştirmeniz gerekmektedir.
Bu
dönemlerden diğer insanlar kadar fazla etkilenmiyor olsam da benim bile olmayan
dengem şaşıyor, bildiğiniz yarım saatlik bunalıma girdim yahu! Sonra kendime ‘olduğu
kadar, olmadığı kader, ileriki maçlara bakalım’ felsefemi hatırlattım ve üstümü
değiştirip tavşan kulaklı kapüşonumu başıma geçirerek Bim’e gittim. Yanlış
anlamayın, yemek yediğim için bunalımdan çıkmadım. Bunalımdan çıktığım için yemek
yedim. Böyle güzel şeyleri kutlamak gerekir sonuçta, değil mi?
Böyle değildim, korkmayın |
Ama
aslında ben bambaşka bir konu anlatacaktım, yine gevezeliğim tuttu yahu…
Neyse
efenim, gelelim asıl meseleye. Psikoloğa gidersem psikoloğun psikolojisini
bozabileceğimden korktuğumdan dolayı ‘eğer ortalama bir psikoloğa gitseydim aramızda
ne tür konuşmalar geçerdi, bana ne tavsiye ederdi?’ gibi konular hakkında
birazcık hayal gücümü çalıştırdım ve vardığım sonuçları sizinle de paylaşmak
istiyorum. Cümle çok mu uzun oldu ki?
-
Tık tık
-
Buyurun
-
Şey, benim ufacık bir problemim vardı da, onun hakkında…
-
Tabii efendim. Anlatın
-
Ben insan içinde kulaklık kullanamıyorum. İstersem en düşük seviyede
olsun sürekli dışarıya ses gidiyormuş gibi hissediyorum. Hadi cesaret ettim de
dinlemeye başladım, saniye başı kulaklığı çıkarıp dışarı ses veriyor mu diye
kontrol ediyorum, hatta arkadaşlarım ses vermediğini söylese bile onların
duyamadığını ve verdiğini düşünüyorum. Sizce ben mi anormalim kulaklıklar mı
çin malı?
-
Hım… Bu çok ciddi bir konu. Üzülerek söylemek isterim ki sizde kulaklıkafobi var.
-
O ne ola ki?
-
Ben de ilk kez rastlıyorum, hiçbir fikrim yok. Ama reçetenize şu
ilaçları yazıyorum, sabah akşam aç tok ve kusacak kadar tok karnınıza
kullanmanızı öneririm. Şimdi şuraya uzanın, çocukluğunuza inelim.
Süre
bitti, benden bu kadardı ama işe yaramadığını görmüş oldum. Kendi
uydurduklarına bir psikoloğun söylemleriymiş gibi inanıp da lüzumsuz olduğuna
kanaat getiren tek insan benimdir herhalde… Pardon, fasulye.
Konudan
konuya atladım biliyorum ama nereden huni bulabileceğimi bileniniz var mı? Son
günlerde çok ihtiyacım var…
Bu
da böyle hafif amaçsız bir yayın olarak kalsın buralarda, ben gideyim.
O
halde, selametle…
Rötarlı bir yorum: sanırım aynı fobiden bende de var.. Sayısız kere telefonumun ses tuşunu bi yükseltip bi alçaltıyorum. Bu arada tavşan kulaklı kapüşonunu bir daha görmeyi diliyorum. Umarım dileğim gerçekleşir sevgili fasulye!
YanıtlaSilBelki de yalnızca kulaklıklar çin malıdır :D Sen istersin de olmaz mı, giyer gelirim bir ara, belki bu sefer havucum bile olur :D
SilÇok tatlı bir yazı olmuş. O zaman bende de kulaklıkafobi var. Ben de aynısını otobüste hissediyorum;)))
YanıtlaSilYazık bize o halde :D
Silokurken nedense çok eğlendim :)
YanıtlaSilBirilerini gülümsetebildiysem ne mutlu bana :D
SilAllah seni ne yapmasın :)
YanıtlaSilAllah beni çikolatasız bırakmasın :D
Silbaksana yaa,
YanıtlaSilblogger semti, buna kayıt olsana
blogger gazetemiz, buna üye olsana.
noluuur :)
Tamam kaptan :)
Sil