Tuhaf huylarım vardır, bazen kendim bile şaşırırım hatta. Bugün neden
bunu yazmak istediğimse apayrı bir muamma zira başka bir konu seçmiştim kendime
yazmak için. Şu an o konunun ne olduğunu hatırlamıyorum…
Mesela bazen çok basit bir olaydan kendime göre çok felsefik(kendime göre kelimesinin altını çiziyorum) olduğunu düşündüğüm durumlar
çıkarabilirim. Sahiden o alakayı nasıl kurduğumu merak ederim hatta. Hemen size
telefonumun notlar bölümünden ufak bir metin sunmak istiyorum:
Otobüse bindiğim andan beri gözüme kestirdiğim, buraya oturayım o kalkınca dediğim, önünde beklediğim kadın kalktı ve yerine daha az önce gelip benim önüme geçmiş olan kadın oturdu. Bu acımı birileriyle paylaşacak mesaj hakkım bile yok diye dertlenirken, ‘adaletin bu mu dünya’ triplerine girmeme az kalmışken (gelecekten not: burada kendi kendime mübalağa yapmışım, bir koltuktan depresyona girecek insan değilim) denizcilik lisesine geldik (yine gelecekten not: aslında denizcilik lisesi öğrencileri denizcilik lisesi durağında değil bir sonraki durakta iniyor), insanlar indi ve oturdum.
Bu minik olayı hayata uygularsak: bir şeyi çok istesek, çok beklesek, çok uğraşsak ve tam yüzüp kuyruğuna geldiğimizde biri gelip işin kaymağını yese bile arabeske bağlamamak gerekir(gelecekten bir başka not: ben zaten kaymak sevmem). Biraz daha bekleyince başka bir fırsat çıkar, hem de hiç ummadığımız yerden.
Filozof gibi konuştum beya(yukarıdaki kendime göre kelimesinin altını bir daha çiziyorum), ağzım iyi laf yapıyor.
Sonra aklıma gelen, gördüğüm güzel ve ilginç şeyleri not almayı severim.
Ama bu şeyin illa mantıklı yahut işe yarar olması şart değil. Mesela bir şeyi
yanlış okuduğumda ya da yanlış versiyonu hoşuma gittiyse onu da yazarım. Hatta
bu sene okulumuza transfer olmuş ve benimle aynı sınıfa düşmüş bir arkadaşım
var. Adını ilk görüşte ‘çiğköfte’ olarak okumuştum, büyük ihtimal açlığımın da etkisiyle.
O günden beri adı benim için Çiğköfte. Otobüste falan kıza ‘Çiğköfte!’ diye
seslenince insanlar biraz garip bakıyor ama insanlar zaten genelde garip
baktığından fazla umursamıyorum. Neyse, ben size bu not tutma alışkanlığımdan
bahsediyordum. Hemen birkaç örnek vereyim;
Bir hocamız konuşurken ‘felsefe’ dedi ve ben onu yanlış duydum. Ardından
aldığım notlar:
Pelsefe
Kelsefe
Kelli felli
Otobüs hızlı sayılabilecek bir şekilde giderken yoldaki şirket
tabelasını yanlış okudum:
Üçdörtgen
Yine bir yanlış duyma vakası:
Tek ğön
Birleştirince daha güzel olduğunu düşünmüşüm:
Biradam
Falan filan işte.
Hiç aynadaki aksinizle konuştunuz mu mesela? Öyle birkaç kelime değil,
yarım saat boyunca sohbet etmiştim. Gerçekten ne dert kalıyor ne tasa, deneyin
bence bir gün. Öyle planlanmış bir şekilde değil, durup dururken aynadaki ben
biraz tuhaf görününce gözüme başlamıştı bizim muhabbet.
Bazı insanlar üzgünken mutlu rolü yapmaktan şikâyet eder ya, yok bende
öyle bir şey. Çok çok çok üzgünsem ve rol yaparsam bile, birkaç cümle sonra
gerçekten mutlu oluyorum.
Bir keresinde biraz karışık bir şekilde kendimi dertli hissetmiştim. Bir
kağıda aklımdan geçen her şeyi yazdım (illa üzüntülü düşünceler değil, o an
aklımdan geçen her şey, açlığım bile) ve sonra o yazdığım kısmını yaktım.
Yazarken bile moralim düzelmişti ama yaktıktan sonra tamamen normalde döndüm.
Hep olan huylarımı mı söyleyeceğim deyip biraz da olmayan huylarıma
geçiyorum: herhangi bir şeyi toplamak. Çünkü ben düzenin, nizamın ve bilumum bu
tür şeylerin göreceli bir kavram olduğuna inanıyorum. Neden tek bir görüş tüm âlem
için tek ve sarsılmaz kanun olarak kabul edilsin ki?
Mesela ben etrafta doğru
düzgün bir şey gözükmeyip her şey yerli yerinde, kutusunda çekmecesinde
dolabında olunca aşırı rahatsız hissediyorum. Oda bomboş geliyor, sanki ben
orada yaşamıyormuşum gibi. Hâlbuki benim dağınıklığımın bir düzeni var ve ben
hiç rahatsız olmadan gül gibi yaşıyor işlerimi kolayca görüyorum.
Hatta bu yüzden misafir falan geleceği zaman biz zavallı çocuklara zorla
odalarımızın toplatılmasını da ikiyüzlülük olarak görüyorum, neden aslında
yaşamadığım bir ortamda ağırlayayım ki insanları yahu! Şimdi çöp odada falan
yaşadığımı fark etmeyin, sadece kütüphanemin önünde ve yatağımın kenarında
hafif, çok hafif yığılmalar var. Her gün kullandığım halde her gün yerine
kaldırdığım tek şey yemek malzemeleri galiba, bozulmasınlar diye.
Mandallara bayılırım ve bana tam anlamıyla yoldaş olmuş tahta bir mandalım
var. Toka niyetine, bir şeyi üstüme tutturmak istediğimde (elimde taşımak
istemediğim çikolata gibi), şalımın iki ucunu birleştirmek için… Mandalım sağ
olsun beni hiç yalnız bırakmadı.
Kendi içimde iki kişiyi o anda aklıma gelen repliklerle konuşturmaya
bayılırım. Replikler anlık ve üzerinde düşünülmemiş olduğunda genelde basit ve
yeşilçamvaridir. Bir de onlar hakkında düşündükten beş dakika sonra bile
hatırlamam, sahiden anlıklar.
Bir anda kafama esmesiyle başladığım yazıyı aynı şekilde bitiriyor,
hepinize sağlıklı, mutlu, tuhaf günler diliyorum.
Selametle…
Tuhaf bir yazı olmuş :-)
YanıtlaSilHer telden çalan ama bir orkestra şefiné sadakatle bağlanan bir yazı..
Kendini okutturuyor. Başarılı :-)
Tuhaf kelimesini çok severim, ve yorumunuzu da çook sevdim :)
SilGeçenlerde bi söz okumuştum sevgili Fasulye, kendi kendine konuşmayan insan delidir diye. Aklıma sen geldin nedense :) ben de konuşuyorum kendimle ama aynanın karşısında değil. Otobüs vakalarının aynılarını ben de yaşıyorum genelde, şahane olmuş bu. Seni ve mandalını çok özleyen bir dost :)
YanıtlaSilDeliliğin de dereceleri var aslında, ben kendi kendime konuşan deliyim :D
Silha haaaa yaaa sen delisin tatlı deliiii :)
YanıtlaSilBunu bi' iltifat olarak alıyorum Deep :)
SilYa bende yazı yazarken konunun ne olduğunu unutyorum ya hatta yorum yaparken de , ben ne diyecekim diye düşünüp duruyorum sonra da bir şey yazamıyorum :D Şimdi de ne yorum yazıcaktım hatırlamıyorum ama çok tatlı yazıyorsun ya , çok farklı ve kıvrak bir zekan var ^^
YanıtlaSilBen de baştan teşekkür edeyim, yorumun sonunda unutmayayım :)
SilBen bazen kurduğum hayali unutuyorum yahu.. Biri bir şey soruyor falan, sonra diyorum ben ne düşünüyordum :D